YENİ NESİL
90lar itibariyle doğan neslin hemen hepsi için prens ve prensesler diyebiliriz. Neler değişiyor da çoğu prens ve prenses sonrasında kurbağaya dönüşüyor?
Doğumundan itibaren istedikleri yapılan, hayatlarını kolaylaştırmak adına her imkanın sunulduğu, sınırlama getirilmeyen, getirilse de dayanılamayıp kaldırılan, sorumluluk vermek yerine onun yerine sorumluluklar alınan, istedikleri zaman her an patlayacak bir volkan gibi etrafındakileri tetikte tutan nesil diye özetleyebiliriz.
X,Y,Z ya da Q nesli diye herhangi bir sınıflama yerine tüm çocuk ve ergenler genellemesi yapmak çok daha doğru olacaktır. Çocuklara ve gençlere ebeveynlerin aile içi yaklaşımları yukarıda belirtilen boyutta olduğu zaman kendilerini prens ya da prenses olarak görmelerine şaşırmamız gerekiyor. Onları tahtta oturtan bizleriz. Dünyalarında hükmeden ve sınırsız güçleri olduğuna inandırdığımız çocuklarımız…
Dünya her zaman onların istedikleri gibi dönecek düşüncesindeler. Haksız da sayılmazlar. Şimdiye kadar etraflarında pervane olduğumuz çocuklarımızın sosyal ortamlarda da aynı beklentiye girmesi beklenen bir durum. Her imkanın sunulduğu pek çok çocukta süreklilik olmadığı ve çabuk sıkıldıkları görülmektedir. Her türlü müzik, sanat, spor etkinliğine koşturduğumuz çocuklarımızın ne kadarına devamlılık sağladığını tekrar gözden geçirmekte fayda var. Sanat ve sporla ilgilensin derken bir yandan da ellerinde ki telefonlarda ya da bilgisayar – tabletlerinde nasıl kaybolduklarını göz ardı edebiliyoruz. Yaşları büyüdükçe estetik, beden algısı ve karşı cinsin ne düşündüğü ise en büyük kaygıları…
Sorumluluklarını yerine getirmelerini isterken aslında çocukluğundan itibaren buna ne kadar fırsat verdiğimizi düşünelim? Neden bu kadar dikkatleri dağınık? Neden dış motivasyonla kısa süreli başarılar sağlıyorlar. İç motivasyonları neden yok?
Öncelikleri, başkaları ve onların düşündükleri; nasıl algılandıkları ile ilgili olduğu için toplumsal durum ve sorunlara da duyarlı olduklarını pek söyleyemeyiz. Bizlerin onları korumak için soktuğumuz fanustan çoktan çıkmış başka bir fanusa girmiş durumdalar. Bu fanusta sanal ilişkiler, sınırlı iletişim, gelecekle ilgili plan ya da hedeflerin olmadığı hayatı yaşıyorlar. Maalesef bunların hepsi de gözlerimizin önünde oluyor.
Gerçek dünyayla karşılaşmaya başladıklarında yani yaklaşık 18 yaşlarına doğru hızlı bir şekilde yere düşüyorlar. Gerçek sistem onları bizim koyduğumuz unvanlarla tanımıyor. Ve prens ya da prenses olarak yetiştirdiğimizi düşündüğümüz çocuklarımız kendilerini kurbağaya dönüşmüş hissetmeye başlıyorlar.
Danışmanlık sürecinde ebeveynlere özellikle vurgulanan iki önemli nokta gelecekte yaşanacak birçok olumsuz durumu engellemeyi amaçlıyor.
Birincisi ebeveyn olarak aynı dili konuşmak ve çizilen sınırları korumak, ikincisi ise sorumluluk vermek.
Hayatın sadece bizler değişirse değişebileceğini unutmamamız gerekiyor.
Ellerimizde şekillenen hayatı, çocuğumuzun geleceğini küçük şeylerden mutlu olmalarını sağlayarak ve her imkanı sunmayarak güzelleştirebiliriz. Yeni şeyler öğrenmekle, kendini geliştirmekle, hedeflerinin olması gerektiğini kavratarak sahte prens ya da prenses değil asil ve güçlü bireyler yetiştirebiliriz.
“Bir nesil, bilginin cezalandırıldığı ve cehaletin mutluluk olduğunu öğrenerek yetişiyor!
Bir sonraki nesil cahil olduklarını bile bilmeyecek; çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecekler!”
Ursula K. Le Guin
Uzm. Psk. Psikoterapist Nuray Özben Avşar
www.noaterapi.com ibaresi eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Nuray Özben Avşar’ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.